Tek gönderiyi geçtim, beş gönderi yapsam bile hala anlatacak çok şey kalacağının farkında olduğum için bir yazı serisi oluşturmaya karar verdim.
Upuzun bir ''uluslararası şirketlerde iş hayatı gerçekleri'', başka bir deyişle ''plaza hayatının iç yüzü'' serisi olacak bu.
İşle-güçle, kariyer yapmak ile işi olmayan arkadaşlar hiç zaman kaybetmesinler derim.
Bu seriyi, yüksek lisans yaparak ilerde kariyer basamaklarını ikişer-üçer atlamayı planlayan, dilinden -şaka yollu da olsa- ''çocuk da yaparım kariyer de'' şarkısını düşürmeyen veya ofiste, çevresinin bir karış topuklu ayakkabılarla gezinen birbirinden güzel kadın çalışanlarla dolu olacağının hayalini kuran yeni mezunlara ve de iş hayatına bir şekilde atılmış ama gözü ''Plaza''da çalışmakta olanlara ithaf ediyorum.
***
İşsizlik zor elbette.
Hele hele bizim gibi, en ilerisinden demokrasi ile yönetildiği için işsizlik oranının rakamlara bakıldığında 10% küsur gerçek hayata vurduğunda 30% küsur olduğu ülkelerde iş bulmak daha zor.
İş bulmak da yetmiyor aslında. ''Aman bir işim olsun da ne olursa olsun'' zihniyetine sahibiz çünkü. İşte bu sebepten bulduğumuz ilk işe giriyor, sevmediğimiz işi senelerce yapmak zorunda kalıyoruz.
''Sevmiyorsan yapma, zorlayan mı var?'' demesi kolay, evet zorlayan var; sistem zorluyor.
Bilinçsiziz. ''Ne iş olursa yaparım''la ömür geçmez çünkü, ne iş olursa olsun yapamayız; farkında değiliz.
Henüz hiçbir deneyiminiz yokken, hem yeni mezun-hem deneyimli eleman arayan uluslararası şirketler -hoş yirmi kişilik aile şirketleri de aynı şartları arıyor artık- var artık karşımızda.
Serinin geri kalanında, zamandan ve kelimeden tasarruf etmek için sadece ''Plaza'' olarak tanımlayacağım bu çok uluslu, uluslararası, küresel, dev, logosu bile prestijli şirketlerde iş bulabilmek, vereceğiniz savaşın galibinin siz olduğunu düşündürüyor ama işin aslı öyle değil.
Gelin en baştan başlayalım.
Ama en baştan...
Mezun olduktan sonra aylarca işsiz kalmamanın ve plazalarda iş bulabilmenin en geçerli yolu henüz öğrenciyken staj yapmaktır.
Staj deyip geçmeyin, eskidendi o kağıt üzerinde yapılan ''naylon'' stajlar. Sizi, mezun olduktan sonra yapacağınız işe hazırlayan, o işi sevip sevemeyeceğinizi, kariyerinizi o alanda şekillendirip şekillendirmeyeceğinizi anlamanızı sağlar staj yapmak.
Türkiye'de staj yapabilmek bile başlı başına sorun.
Gönderiyi hazırlarken Türkiye'deki stajyer başvurularında aranan şartları Google'da arattım, mesela aşağıda göreceğiniz şartlar ''Birleşmiş Milletler''e stajyer başvurusu yapabilmek için aranan şartlar.
İşte böyle.
Tüm şirketler yüksek lisans şartı aramıyor elbette ama hepi topu beş üniversitenin öğrencilerine öncelik tanıyorlar: Boğaziçi Üniversitesinin öğrencileri avantajlı bu durumda. Boğaziçi Üniversitesini ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi izliyor. Son yıllarda Koç Üniversitesinin öğrencileri de stajyer alımlarında öne geçmeye başladı. Bir kaç üniversite daha var öncelikli sınıfına giren. Bunun dışındaki bir üniversitede öğrenciyseniz -üzgününüm- ama şansınız çok az.
Ülkemizde birbiri ardına üniversite açılıyor artık. İsmini bile duymadığım üniversiteler var. Üniversiteler arası eğitim kalitesindeki farklılıklar had safhada.
Şirketler, işte bu farklılıkları, stajyer-çalışan seçimi yaparken çok iyi kullanıyorlar.
Ola ki, eğitim dili İngilizce olmayan bir üniversitenin lisans derecesine sahipseniz; geçmiş olsun.
Eğitimi İngilizce almış olmanız da çözüm değil, ileri seviyede İngilizce konuşabilmek, yazışma yapabilmek ve hatta Türkçe'ye simültane çeviri yapabilmek gerekiyor.
Burada ''İngilizce'' olarak bahsettiğim dil, günlük hayattaki konuşmaları gerçekleştirdiğiniz veya eğitimini aldığınız alanın dili değil; iş İngilizcesi.
Bu da ayrı bir duvar çarpacağınız.
Yüksek lisans konusunda şu noktaya değinmeden geçemeyeceğim; Türkiye'de yüksek lisans yapmak sizi bir parça da olsa ayrıcalıklı kılar ama yurt dışına çıktığınız anda hemen herkesin zaten yüksek lisans derecesine sahip olduğunu ve ikiden fazla dili ileri seviyede kullandığını görmek aslında bunun size bir ayrıcalık tanımadığını anlamanızı sağlar.
Ofis programlarını ileri düzeyde kullanıyor olabilmek şartı da aranır ki, kimse mülakatta Excel bilmeden bildiğini beyan etmesin. Yoksa olur ya, önünüze koyarlar bir Excel testi; vlookup fonksiyonunu kullanma, pivot table oluşturma gibi bir kaç basit işlem sorarlar, kalakalırsınız...daha baştan kaybedersiniz.
Stajyer veya kalıcı çalışan görüşmelerinde adı geçmeyen ofis programı Outlook'tur ve iş hayatında -en azından son yıllarda- sürekli kullanmak zorunda olduğunuz ve öğrenmeniz gereken ilk önemli program budur.
Kolay değil, günde en az sekiz saat Outlook programı bilgisayarınızda açık olacak.
Elektronik posta göndermekle/almakla bitmiyor iş; toplantı ayarlama, ayarladığınız toplantının saatlerini değiştirmek, toplantıya katılması mecburi kişileri ve katılması yararlı olabilecek ama katılmasa da dünyanın sonu gelmeyecek olan kişileri ayrı işaretlemek, toplantı odasını rezerve etmek, toplantı eğer telekonferans şeklinde olacaksa katılımcılar için şifre/giriş kodu almak, katılımcıların -hele ki farklı zaman dilimlerinde çalışıyorlarsa- ajandalarını kontrol etmek ve hepsine en uygun zaman aralığını seçebilmek, hatalı/eksik gönderdiğiniz bir elektronik postayı geri çağırabilmek, önemli gönderilerinizin takibini yapabilmeniz için ''ulaştı'' veya ''okundu'' bilgisi isteyebilmek, gönderinizi oylamaya sunabilmek...
Her gönderiyi, silmeden-kaybetmeden doğru klasör içine arşivleyebilmek, gönderileri kategorileri ayarlayıp işaretleyebilmek...
Bunun gibi daha yüzlerce işlemi yapabilmek için Outlook programını kullanmayı bilmeniz gerekir ama gelin-görün ki tüm başvurularda ''Word, Excel, Powerpoint'' bilme şartı aranır.
Stajyer olabilmek için maaş almayı da unutmanız gerekir. Çok az şirket maaş verir ve bu imkanı tanıyan şirketlerden de alacağınız stajyer maaşı yol ücretinizi karşılamaz.
Staj yaptığınız süre boyunca masraflarınızı cebinizden karşılamaya hazır olmanız gerekir.
Yukarıdaki şartlarda gördüğünüz gibi, sigorta kısmında da sıkıntı yaşayacaksınız.
Staj yapabilmek -ne yazık ki- gönüllülük esasına dayanır.
Uzun lafın kısası: stajyer olabilmek için başınıza gelebilecek her şeye gönüllü olmanız gerekir.
Diyelim ki, plazalarda bir aylık, üç aylık bilemedin altı aylık stajınızı/stajlarınızı tamamladınız. Bu stajlar, mezun olduktan sonra yapacağınız iş görüşmelerine bomboş bir özgeçmişle gitmenizi engelleyeceği için iş bulma şansınızı yükselttiniz demektir.
Staj yapabilme imkanı yakalayamayan adaylarımız ise, meslek olarak seçmek istedikleri alanla ilgili iş deneyimi ile gitmek zorundalar iş görüşmelerine. Bu da bir nevi staj sayılabileceği için, henüz üniversitedeyken ''harçlığınızı çıkartmak'' amacının ardına sığınarak part-time iş başvurusu yapabilirsiniz.
Bu yöntem, resmi olarak staj yapmaktan daha kolaydır ve part-time iş bulabilme şansınız daha yüksektir.
Çünkü iş başvurularında daha önce part-time çalışmış olmak -hele de uzun süre çalışıldıysa aynı şirkette- çok büyük artı olacaktır sizin için.
İşverene, sizin girişkenliğinizi, sorumluluk alabileceğinizi ve de çalışma arkadaşlarınızla uyumluluğunuzu gösterecek bir deneyim olacaktır.
***
İş görüşmelerinizde takınacağınız tavır çok önemlidir.
Unutmayın ki, ne kadar iyi eğitimli olursanız olun, kaç dili akıcı olarak kullanıyor olursanız olun; o şirketin çalışma kültürü/biçimi hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz.
Bunun farkında olmak ve ''öğrenmeye'' hevesli olduğunuzu göstermek önemlidir.
Sizin, o şirkete ne gibi bir değer katabileceğinizi belirtmeniz beklenir sizden. Burada birikimlerinizi/becerilerinizi açık ve net sözcüklerle ortaya koymanız gerekir.
Yoksa, dağdan gelip bağdakini kovmak isteyen, ''ben bu işi zaten biliyorum'' tarzında -amiyane tabirle ukala-tavırlar sergilerseniz işi alamazsınız.
Kendine güvenmek, yeteneklerinin farkında olmak, mütevazi olmak ile yetenekli olduğunun farkında olup ukala bir tavır takınmak arasındaki çizgi çok incedir ve mesleğinin kurdu olan İK uzmanları bu çizginin hangi tarafında durduğunuzu mülakatınızın ilk dakikalarında çok net görürler.
İş ilanlarında pek popüler bir şart olan ''Ekip oyuncusu olmak'' burada önem kazanır.
Elbette; bağımsızlık, kendi başına karar alabilmek, sorumluluk alabilmek, kendini motive edebilmek çok önemlidir ama hangi pozisyonda olursanız olun sonuçta bir ekibin ast veya üst parçası olacağınızı ve ekibin diğer üyeleriyle uyum içinde çalışmak, birilerini ezmek-geçmek-ekibin geri kalan üyelerinden daha ''iyi'' olduğunuzu ispatlamaya çalışmanızın sizin aslında hiç de ''iyi'' bir ekip oyuncusu olmadığınızı göstermekten başka işe yaramayacağını aklınızdan çıkarmamanız gerekir.
İşe kabul edilmeniz durumunda; çalışma arkadaşlarınızı sevmek zorunda değilsiniz ama onlara saygı göstermek zorundasınız. Çünkü, siz de çalışma arkadaşlarınız tarafından belki sevilip belki sevilmeyeceksiniz ama onlardan saygı görmeyi hep bekleyeceksiniz.
Plazalarda aslolan size verilen görevin yetki ve sorumluluklarının ne derece farkına vardığınız ve beklentileri ne derece karşıladığınızdır.
Yan masanızda oturan çalışma arkadaşınızdan daha çok yabancı dil bilmek veya program bilmek size bir artı getirmeyecek, bir mali yıl içinde -genelde bir kez- gerçekleşen senelik performans değerlendirme görüşmenizde, sizin işinize ne denli hakim olduğunuz, işinizi ne denli iyi yaptığınıza bakılacaktır. Yan masadaki çalışma arkadaşınızla karşılaştırılmayacaksınız.
Aşmanız gereken, yan masanızda oturan çalışma arkadaşınızın yapabildikleri değil, kendiniz olacaksınız.
Yani, tek rakibiniz siz olacaksınız.
Bu sebeple, mülakatlarda, çalışma ortamına ve ekibe uyum sağlayabileceğinizi göstermeniz önemlidir.
***
Mülakatlarda size sorulacak en can alıcı sorulardan birine gelelim; maaş beklentiniz.
Unutmayın ki, her pozisyon için şirketin yönetim merkezi tarafından bir iş kodu/maaş aralığı belirlenmiştir ve aynı iş kodu/seviye ile işe alınan çalışanlar arasında pek fazla gelir farkı bulunmasına izin verilmez.
Sizin beklentinizin bu aralığın altında olması durumunda size teklif edilecek olan maaş bu pozisyonun en düşük maaş seviyesi olacaktır.
Tamamen hayali bir örnekle açıklamaya çalışayım;
(Israrla altını çiziyorum, Harfler/Maaşlar tamamen hayalidir.)
Başvurduğunuz pozisyon A olsun ve bu pozisyon için merkez tarafından belirlenmiş iş kodu 001 ve maaş aralığı aşağıdaki gibi olsun.
Positions: A/E/K/M/T/Z
Job Code: 001
Minimum 2.000 TL
Medium 3.000 TL
Maximum 4.000 TL
Mülakatta 1.500 TL maaş beklentiniz olduğunu söylediğiniz halde işin size 2.000 TL net maaşla teklif edilmesinin sebebi sizin o pozisyon için kaçırılmayacak aday olmanız değil, o pozisyon için belirlenmiş en düşük maaş seviyesinin 2.000 TL olmasıdır.
Beklentinizin 3.000 TL olduğunu söylemiş olsaydınız, sizin pozisyon için uygun aday olduğunuza karar verilmesi durumunda sizin -deneyiminiz göz önünde bulundurularak- 3.000 TL beklentiniz kabul edilecek veya sizinle 2.000 TL'ye en yakın maaş için pazarlık yapılacaktır.
Pozisyona başvururken 5.000 TL beklentiniz olduğunu belirtmeniz durumunda ise, yine, sizin daha önceki iş deneyiminiz ve işe uygunluğunuz göz önüne alınarak sizinle maaş pazarlığı yapılacaktır fakat Einstein bile olsanız 5.000 TL maaş teklifi alamazsınız.
Sizi, 4.000 TL altında mümkün olan en düşük maaşla işe almak için pazarlık yapılacaktır.
Israrcı olmanız durumunda ise o pozisyon sizin için biçilmiş kaftan olsa veya siz o pozisyon için mükemmel ve hatta tek aday dahi olsanız başvurunuz reddedilecek demektir.
Ek olarak: her pozisyonun, giriş/uzman/kıdemli/ileri gibi belirlenen seviyeleri vardır.
A pozisyonunun Giriş Seviyesi kodu A01 iken, Uzman kodu A02, Kıdemli kodu A03 ve İleri kodu A04'tür varsayalım.
Sizin hangi seviye ile işe alınacağınız önemlidir.
A01-Giriş seviyesi için belirlenen maaş 2.000 TL iken A02-Uzman seviyesi için belirlenen maaş 2.500 TL, A03-Kıdemli seviyesi için belirlenen maaş 3.000 TL ve A04-İleri seviyesi için belirlenen maaş 4.000 TL'dir.
Size önerilecek maaş, geçmiş deneyiminize ve o pozisyona hangi seviye ile başlayacağınıza bağlı olarak değişecektir.
Yeni başlayacak, daha önce o pozisyon hakkında bilgisi olmayan biri A01-Giriş seviyesinde 2.000 TL ile başlarken, aynı pozisyonla ilgili gerçekten tecrübesi olan başka bir çalışan A02-Uzman seviyesi ve 2.500 TL maaşla kabul edilecektir.
Başka bir pozisyon mesela ''M''i ele alalım.
M pozisyonu, sizin başvurduğunuz A pozisyonu ile aynı iş koduna -001- ve aynı maaş aralığına sahip olduğu için, pozisyon adı bambaşka olsa bile M pozisyonuna başvuracak adaylar için de aynı maaş aralığı geçerli olacak böylece aynı şirket içinde, farklı departmanlarda ama aynı seviyede çalışanların maaşları birbirine eşit tutulacaktır.
Son olarak, şirketin, açılan her pozisyon için belirlediği en düşük seviye üzerinden maaş vererek istihdam etmesi elbette arzulanan bir durumdur. Adayın ilk mülakatını yapan İK şirketleri başvuru yapan-pozisyona uygun, ön elemeden geçmiş adayların listesini bu bilgiyle birlikte işverene ilettiğinde, işveren şirket, bilgi ve deneyim açısından birbirine tamamen eşit adaylar arasından deneyimine göre en düşük maaş beklentisinde olan adaya öncelik tanıyacaktır.
...devam edecek...
Görsel: Sahibinin sesi-Sittirella marka & un.org.tr